Bursa Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Burak Darıcılı, terör örgütü DEAŞ’ın farklı isimlere ve bölgelere ayrılmasının ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Son dönemde terör örgütü DEAŞ’ın, Horasan (DEAŞ-K) ve Sahel’de (DEAŞ Sahel Eyaleti) bulunan aparatlarında bir hareketlenme söz konusu. Öncelikle İstanbul’da akabinde Moskova’da eylem yapan DEAŞ-K’nın, Madrid, Roma, Londra ve Paris gibi Avrupa’nın bazı başkentlerinde de eylem yapacağını duyurması ve 2024 yazı Almanya’da düzenlenecek olan Avrupa Şampiyonası’nın da hedef alınacağının bildirilmesi dünya kamuoyunun dikkatini tekrar DEAŞ terör örgütüne çevirdi. Bu gelişmelerle dünya kamuoyunda önemli sorular tartışılmaya başlandı; DEAŞ yenilip, ortadan kaldırılmamış mıydı? ABD öncülüğündeki koalisyon, terör örgütü PYD/YPG’nin taşeronluğunda DEAŞ’ı Irak ve Suriye’de tepelememiş miydi? Görünen o ki bu propaganda doğru değildi. DEAŞ, Irak ve Suriye’de geriletilse de metastaz yaparak dünyanın çeşitli bölgelerinde tekrar ciddi bir yükseliş içerisine girdi.
Yükselişin arka planı
3 Ocak 2024’te yeri ve kimliği bilinmeyen DEAŞ sözcüsü Ebu Huzeyfe yayınladığı bir açıklamada, örgüt tabanına eylem çağrısında bulundu ve tüm milis yapısına yine yeri ve kimliği bilinmeyen sözde imamları Ebu Hafs’ın selamlarını iletti. Bu mesaj örgüt tabanında geniş yankı buldu. Ebu Huzeyfe’nin bu açıklaması aslında birazda mecbur kalınan bir açıklama gibi de düşünülmeli. Söz konusu tarihe kadar uzun süredir pasif durumda olan DEAŞ’ın Avrupa’daki çirkin Kur’an yakma olaylarına, akabinde de Filistin meselesinde yaşanan gelişmelere sessiz kalması örgüt tabanında rahatsızlığa neden oldu. Örgüt tabanının yoğun bir şekilde kullandığı Telegram gruplarında örgütün sözde yönetimi eleştiriliyordu. Dolayısıyla Kur’an yakma ve Hamas-İsrail çatışmasının yaratığı iklim, DEAŞ tabanı için ciddi motivasyon kaynağı oldu.
DEAŞ-K’nın hareketlenmesindeki öncü rolü ise örgütün lideri konumunda olan ve yine yeri ve kimliği bilinmeyen Şahap El Ensari üstlendi. Şahap El Ensari, stratejik bir kararla örgütün ana yapısını, 2020’de Afganistan’ın kuzeyine taşıdı. Bu bölgede DEAŞ-K, kısa sürede Taliban karşıtı olan Tacik ve Özbek yapılar arasında sempati kazandı ve etkinliğini arttırdı. Bilindiği üzere Orta Asya’daki Tacik ve Özbek yapılar, gerek Rusya’da, gerek Türkiye’de ve hatta Avrupa’da diğer Orta Asyalı gruplara göre daha fazla seyahat imkanına ve çalışma iznine sahipler. Dolayısıyla bu şahısların legal bir şekilde çeşitli ülkelere rahat bir şekilde girip çıkabilmeleri de eylem planlamasında, DEAŞ-K’ya avantaj sağlamaya başladı. Bu kapsamda Türkiye ve Rusya’daki son eylemlerin planlanmasının arka planı da bu şekilde değerlendirilebilir.
DEAŞ-K’nın gelecek dönemde, artan eylemselliğini daha da geliştirme ve küresel düzeye çıkarma kapsamındaki motivasyonunun sağlam olduğu da ileri sürülebilir. Avrupa’daki Kur’an yakma eylemleri ile Hamas-İsrail çatışması, bu motivasyonun itici gücü konumundadır. Bu itici güç ise temelde, örgüt tabanının örgüt yönetimini zorlamasıyla meydana geldi. Yoksa yukarıda da belirtildiği üzere örgüt yönetimi, uzun süre söz konusu meselelerde görece zayıf bir tutum ve davranış içinde oldu.
DEAŞ’ın yeni hedefleri nereler?
DEAŞ-K’nın Çin’in çıkarları aleyhine Çin’de ve Güney Asya’da eylemsellik arayışı içerisine girebileceği de kuvvetli bir ihtimal olarak görülmelidir. Bu noktada DEAŞ-K’nın, Çin’i doğrudan hedef alabilecek eylemlerini, Çin içinde değil de Çin dışında örneğin Pakistan’da veya dünyanın çeşitli şehirlerinde gerçekleştirmesi beklenmelidir. Bunun nedeni, Çin’in sıkı güvenlik tedbirleri ve seyahat rejimi kapsamında Çin içerisinde seyahat etmenin, oturma ve çalışma izni almanın zor olmasından kaynaklanıyor.
Afrika Sahel bölgesindeki DEAŞ yapılanmasının da yükseliş içerisinde olduğu bir gerçektir. Bu yapının bölgenin iç dinamiklerinden kaynaklanan bazı sorunları halletmesi halinde, daha küresel bir hale gelebileceği de beklenmelidir. Bölgedeki Tuareg kabilelerin oluşturduğu Tuareg cephesi, Afganistan El Kaidesi ile Mali, Nijer, Nijerya ve Burkina Faso hükümet güçleri ile çatışma halinde olan Sahel bölgesindeki DEAŞ yapısı, enerjisinin çoğunluğunu, şu an için bu yerel aktörle girdiği güç mücadelesinde harcıyor. Buna karşı Sahel’deki DEAŞ yapısının, özellikle Kuzey Afrika kökenli olan ve Avrupa’da yaşayan sempatizan yapısıyla etkileşime girerek, Avrupa başkentlerinde eylem yapma kapasitesinin her zaman mevcut olduğu da kabul edilmelidir.
Sonuç olarak gerek DEAŞ-K’nın gerek Sahel bölgesindeki DEAŞ yapılarının yeniden ciddi bir küresel tehdit haline dönüşme riski hız kazanıyor. Özellikle Moskova ve İstanbul saldırısı, akabinde Avrupa başkentlerini sayarak yapılan tehditler bu durumun emaresidir. DEAŞ-K’nın ana itici gücünü oluşturan Afganistan’ın kuzeyi ile Sahel bölgesinde radikalleşme (tekfirileşme) eğilimlerinin yüksek olması ve merkezi hükümetlerin bu alanlarda zayıf otoriteye sahip başarısız devletler şeklinde varlıklarını sürdürmesi, DEAŞ’ın önümüzdeki yıllarda artan oranda küresel çaplı eylemler yapmasına yardımcı olacaktır.
[Doç.Dr. Ali Burak Darıcılı Bursa Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.